Ünlü Kaşifler Ve Az Bilinen Keşif Hikayeleri

Bugün yeni kıta olarak adlandırılan kıtalar bile artık eskidiler. Tüm kara parçaları üzerinde medeniyetler, doğa şartları elverdiği sürece yükseldi. Fakat yüzyıllar önce böyle miydi? Bugün ünlü veya ünsüz kaşifler olmasa, bu maceraperest insanlar olmasa dünyada acaba keşfedilmemiş noktalar hala kalır mıydı? Bu ünlü kaşifler dönem şartlarında neredeyse imkansızı başarıp yeni yerler keşfetmese medeniyet bu kadar çabuk gelişebilir ve insanlık bu kadar yükselebilir miydi? Ünlü kaşifler hep masum değildi elbet. Özellikle yeni dünyanın keşfi dönemindeki katliamlar, çekilen acılar hala üstü örtülerek anlatılıyor. Bugün büyük kaşifler olarak adlandırılan birçok ünlü kaşifin dönemin şartlarında uyguladığı metotlar sorgulanıyor. Tüm bu negatif noktalara karşın kaşiflerin gözü peklikleri, ister bir ödül için ister ise kişisel tatminleri ve ün isteklerinden dolayı olsun günümüzde takdirle karşılanıyor.



Günümüzde artık dünya üzerinde keşfedilmeyen yer herhalde kalmadı. Artık yeni kaşifler, teknolojinin de yardımı ile bırakın dünyayı, uzayı keşfediyor. Medeniyet tarihi boyunca adı duyulmuş ve çok ünlenmiş o kadar kaşif var ki… Birde yaptıkları keşifler ne kadar büyük olsa da adı pek bilinmeyen kaşifler… Medeniyet tarihi boyunca Marco Polo, Giovanni Caboto, Bartolomeu Dias, Kristof Kolomb, Vasco da Gama, Macellan, James Cook, Robert Edwin Peary, Roald Amundsen, Amerigo Vespucci, İbn-i Battuta ve Evliya Çelebi gibi çok fazla kaşif dünya tarihi sayfalarına ismini yazdırdı. Gelin bu kaşiflerin macera dolu keşifleri esnasında başlarına gelen olaylara beraberce bakalım. Bazı kaşiflerin adlarını belki sizler bile ilk defa duyacaksınız. Bu hikayeler gerçek midir yoksa kulaktan kulağa dolaşan efsaneler mi bilinmez ama hepsi birbirinden ilginç.

AZ BİLİNEN KEŞİF HİKAYELERİ

Kristof Kolomb’u tanımayan yoktur herhalde. Yeni dünyanın keşfi esnasında gösterdiği başarılarla tanınan bu ünlü kaşifin adı bugün zulüm ve yerli kabilelere uyguladığı şiddetle anılsa da keşif denince akla ilk gelenlerden. Kristof Kolomb ile ilgili anlatılan en ilginç hikayelerden biri 1503 yılına ait. Kolomb’un Jamaika’yı keşfi esnasında kendisi ay tutulması zamanı olduğunu bilmektedir. Karaya çıktığında yerlilere, kendisi ve mürettebatı ile ilgilenmezlerse gökyüzündeki ayın yok olacağını söyler. Yerliler Kolomb ve tayfasına temkinli yaklaşsalar da ay tutulması başlayıp, ay ortadan yok olunca itaat ederler. Kolomb kurnazca davranmış ve yerlileri dize getirmiştir bile.

Kristof Kolomb’un kurnazlık hikayeleri anlatmakla bitmez. Kurnazlık olarak mı yoksa adaletsizlik mi bilinmez ama anlatılana göre batıya yapılan ilk seyahatlerde karayı görecek ilk kişiye ödül verilecektir. Dönemin kralı Ferdinand’ın vadettiği ömür boyu emeklilik ödülünü aslında Kolomb’un kaptanı Rodrigo de Triana’nın hak ettiği söylenir. Sefer esnasında Rodrigo de Triana karayı ilk gören kişidir. Fakat Kolomb kendisinin karayı iki saat önce gördüğünü söyleyerek ödülü kendi talep etmiş ve almıştır. Kral Ferdinand bu tartışmalı iddaa sonrası ömür boyu emeklilik ödülünü Kolomb’a vermiştir. 

Amerigo Vespucci

Ünlü kaşif Amerigo Vespucci de en bilinen kaşiflerdendir, Peki Venezuela’nın isim babasının da Amerigo Vespucci olduğunu kaç kişi biliyor acaba? Amerigo Vespucci, Venezuela’yı keşfi esnasında yerlilerin Venedik’e benzer şekilde suyun üstündeki evlerini yükselttiğini görünce buraya “Küçük Venedik” yani ‘Venezuela’ olarak adlandırdı. Bugünkü Venezuela adını buradan almaktadır. Amerigo Vespucci, adını Amerika kıtasına vermekle kalmamış Venezuela’nın da isim babası olarak tarihteki yerini almıştır.

Ünlü kaşiflerin o yıllarda kendilerine has kulüpleri ve dernekleri vardı. ‘Explorer’s Club’ bunlardan bir tanesidir. Türkçeye ‘Kaşifler Kulübü’ olarak tercüme edilebilecek bu dernek belli dönemlerde ünlü kaşifleri ve onların ailelerini bir araya topluyordu. 1951 yılında, Kaşifler Kulübünün yıllık toplantısında verilen ziyafette menüde sürpriz bir yemek vardır. 250.000 yaşında olduğu bilinen ve keşifler esnasında bulunan tüylü bir mamut eti bu ziyafette servis edildi. Lezzeti bilinmez ama 250.000 yıllık bir mamutun etini birileri yiyecekse bu mutlaka ünlü kaşifler olmalıydı. Kaşiflerin ve onların kulüplerinin ne kadar sıra dışı oldukları bu hikayede ortaya çıkıyor.

İngiliz kaşiflerden George Murray Levick, Antartika’da araştırmalar yapmaktadır. Gözlemleri sonrasında tuttuğu notlarda Penguenlerde nekrofili izlediğini yazmıştır. Bilmeyenler için tanımlamak gerekirse, nekrofili; ölülerle cinsel ilişkiye girmeyi tanımlıyor. Ünlü kaşifin, penguenler üzerine yaptığı bu tanımlama 2012 yılına kadar yayınlanmadı. George Murray Levick, 1911 yılında bu tanımlamayı yaptığında bu durum çok ahlaksız görülüyordu. Dolayısı ile kulaktan kulağa konuşulsa da 2012 yılına kadar yayınlanmadı. George Murray Levick bu tanımlama ile belki de hayvanlar dünyasında nekrofili ile anılan ilk insandır.

James Cook’un Hazin Sonunu Temsil Eden Bir Çizim

James Cook, İngilizlerin gururlandıkları kaşiflerden biridir. Özellikle Büyük Okyanus’ta yaptığı ada keşifleri ile ünlü bu kaşif, Havai adasına ilk geldiğinde yerli halk kendisini tanrı zannetmiştir. Başlangıçta her şey yolundadır. Fakat rivayete göre bir fırtına Cook’un gemilerinden birini batırır. Bir başka söylentiye göre gemi çalınmıştır. İşler o andan itibaren işler tersine döner ve yerliler James Cook ve adamlarına karşı ayaklanır. Çıkan kargaşada birçok mürettebatı ile birlikte James Cook öldürülür. Hatta söylentilere göre James Cook yerli kabileler tarafından parçalanarak eti yenilmiştir. Böyle ünlü bir kaşifin sonu da birçok ünlü kaşif gibi hazin olmuştur.

Antartika’nın keşfinde önemli bir yere sahip olan ünlü kaşif Lawrence Oates da keşifler uğruna kötü sonla karşılaşan kaşiflerdendir. Bir Antartika gezisi esnasında arkadaşları ile beraber soğuğun ortasında korumasız kalmışlardır. Soğuk yüzünden donma tehlikesi geçiren ekibin lideri Lawrence Oates’ın ayağı soğuk yüzünden kangren olmuştur. Arkadaşlarını daha fazla tehlikeye atmak istemeyen Lawrence Oates soğuğa ve kangren olmuş ayağına inat kar ve tipinin ortasına dalarak yoluna devam etmiştir. Ve hiçbir zaman geri dönmemiştir. Bu hazin son Lawrence Oates’u efsaneler arasına sokmuştur. Dönemin şartlarında soğukla mücadelenin ne kadar zor olduğuna bir ispattır bu ölüm.

Alaska’daki Admiralty Adası pek bilinmeyen adalardandır. Rus kaşifler bu adayı ‘Ostrov Kutsnoi’ olarak adlandırdı. Türkçeye tercüme ile ‘Korku Adası’. Rus kaşiflerin bu adayı ‘Korku Adası’ olarak adlandırmasının hikayesi oldukça ilginçtir. Adaya çıkan kaşifler yüzlerce ayı ile karşılaşmışlardır. Bu ayılarla mücadele etmekte zorlanan kaşifler oldukça korku dolu anlar yaşamışlardır. Bu kaşiflerin korkuları adanın adını zaten çoktan belirlemiştir.

İbn Fadlan özellikle kuzey yarımkürede yaptığı seyahatlerle bilinir. Ünlü Arap kaşif İbn Fadlan, Viking diyarına yaptığı seyahatte bir Norse cenaze törenine tanık olur. Törende Viking kabilelerinden birine mensup bir kadın törene katılanların neredeyse tamamı ile cinsel ilişkiye girer. Daha sonrasında ise kendisi kurban edilir. Bu ayinin amacı ölen şefine sonraki hayatında hizmet etmektir. İbn Fadlan için bir vahşet görüntüsü olan bu durum Norse cenazelerinin ritüellerindendir. Bu olay kaşif İbn Fadlan’ın anıları arasında en fazla etkilendiklerindendir.

Abel Tasman

Okyanusya’nın keşfinde önemli katkıları olan ünlü kaşif Abel Tasman ismi aslında çok tanıdık. Hollandalı bir kâşif olan Abel Tasman, Yeni Zelanda ve Tazmanya’yı bölgeye doğru çıktığı ilk seferinde keşfetti. Avustralya kıtasını dolaşarak bu bölgeye ulaşan ilk Avrupalı kaşif olan Abel Tasman’ın soyadından alıntı ile Tazmanya, Tazmanya adını aldı. Daha sonra Avustralya kıtasının keşfinde önemli katkıları bulunan Abel Tasman, Hollanda’nın en önemli kaşifleri arasında yer alıyor. Bugün o dönemdeki şartlar düşünüldüğünde bu kadar uzak bölgelere yapılmış keşif amaçlı yolculuklar takdirle karşılanıyor.

Ünlü kaşif Peter Freuchen da keşifler esnasında zor anlar yaşamış kaşiflerden biridir. Artik seferlerinden birinde, Danimarkalı bu ünlü kaşif, çığ altında kalmıştır. Çığ altında kaldığı süre boyunca kendi idrar ve dışkılarıyla erittiği kar sayesinde kendine bir yaşam alanı oluşturmuş ve bu kazadan canlı kurtulmayı başarmıştır. Üniversitede geçirdiği başarı dolu yıllardan sonra bu tip maceralara atılarak hayatını tehlikeye atmak delilik diye adlandırılabilir. Fakat kaşiflerin ruhundaki bu maceraperestlik olmasa herhalde dünyanın bilinmeyen noktaları çok daha geç keşfedilir ve insanlar dünyayı çok daha geç tanırdı.

Bir İngiliz kâşif olan Sir Walter Raleigh’ın hikayesi de oldukça ilginç, Bir seferi esnasında Portekiz bandıralı bir gemi olan Madre de Deus gemisini ele geçirdiği bilinen Walter Raleigh, gemi ile birlikte büyük bir ganimeti de ele geçirmiş ve ülkesine büyük bir hazine ile dönmüştür. Walter Raleigh’ın ele geçirdiği kargonun değeri dönemin İngiltere ulusal hazinesinin yarısına denk gelmektedir. Bu ünlü kaşif, keşifler esnasında bir çarpışma sonucu geleceğini de garanti altına almıştır. Dönem incelendiğinde keşiflerin savaşları da beraberinde getirdiği gözlenmektedir.

İskoç kaşif David Douglas da bir keşif uğruna hayatını kaybeden kaşiflerdendir. İskoçya’nın ünlü kaşifi Havai seferinde bir çukura düşmüştür. İlk akla gelen, David Douglas’ın hayatını bu çukura düşmesi sonucu kaybettiği olabilir. Ama ünlü kaşif keşke o kadar şanslı olsaydı. David Douglas’ın ölüm sebebi daha şaşırtıcıdır. Aynı çukura düşmüş ve çukurdan çıkmaya çalışan bir boğa kaşifin sonu olmuştur. Boğa, David Douglas’ı ezerek ve boynuzlayarak öldürmüştür. Şanssızlık bu olsa gerek.

Ünlü İngiliz kâşif David Livingstone, Afrika’nın bilinmeyen noktalarını keşfe hazırdır. Fakat Livingstone’u kötü bir sürpriz bekliyordur. Tüm malzemeleri, ekipmanı çalınır. Ünlü kaşif sadece üzerindeki kıyafetleri ile ortada kalmıştır. Yemek bulabilmek için ne parası, ne de takas edebileceği değerli bir eşyası vardır. Livingstone yerlilerden destek almak zorundadır. Zorlu Afrika şartlarında günlerce yerlilerin yemek yemek için ve eğlenmek için kullandıkları bir mekanda kapalı bir yerde kendini beslenirken sergilemek zorunda kalmıştır. Dönemin şartlarında gösterdiği bu fedakarlık sayesinde Afrika’nın keşfinde büyük pay sahibi olmuştur.

1600’lü yıllarda İngiliz kâşifleri Çin’de “kê-chiap” adlı bir yiyecekle tanıştı.  Domates, balık turşusu ve baharat karışımı bir şeydi bu. Bu kaşifler bu sos türü yiyeceği o kadar beğendiler ki daha sonraları yeni dünyaya taşıdılar. Zamanla yeni dünyada da büyük beğeni kazanan bu sos biraz içeriği değiştirilerek kullanılmaya başladı. Bugün bu sosu bizler ketçup olarak adlandırıyoruz.

1962’de, Fransız bir kâşif olan Michael Siffre, insanların bir iç biyolojik saati olduğunu idda etti. Ünlü kaşif bu iddaasını ispatlamak için karanlıkta iki ay geçirdi. İki ay süresince karanlıkta kaldığı yer iki ay karanlıkta kalmasından daha enteresandı. Michael Siffre tezini ispatlayabilmek için bir buzulun altında gömülü olarak iki ay geçirmiştir. Düşünülünce bir tezi ispat için hayatını hiçe sayarak ömründen iki ay vermek delilik gibi geliyor. Kaşif ruhu bu olsa gerek.

Kaynak: Bazı fotoğraflar Wikimedia Commons’dan alınmıştır.


Delinin Biri

Akıllı delilerden biri. Birbirinden ilginç konular hakkında yazar, önemli noktalara parmak basar. Akıllı ama dedik ya deli. Ne yazsa yeri...

Bir yanıt yazın